Life Style

20 Kasım 2016 Pazar

Üç Favori Ürün

Uzunca denebilecek bir aradan sonra herkese tekrar merhabaa, iyi pazarlar! :)

Bugün sizlerle bir süredir kullanıp, bittikçe alacağıma emin olduğum üç bakım ürününden bahsedeceğim. İkisi cildimiz, biri ise bu kurutucu soğuk günlerde bebek ellerimiz için!


Ağustostan bu yana kullandığım bir ürün. Aşırı memnunum. Etrafımda da kime önerdiysem onlar da en az benim kadar memnun. Cildim çok sorunlu değil fakat kurtulamadığım sivilce lekeleri de yok değildi. Tabi ben merak edip de bu solüsyonu kullanmaya başlayıncaya kadar. 

Satın alırken doğrudan ya da nemlendiriciye karıştırarak kullanabileceğimi öğrenmiştim. Ben gece yatmadan önce temizlediğim cildime sürmeyi tercih ettim. Hem verdiği ferahlık hissi, hem de hemen emiliyor olması bence en güzel özelliği. Uzun vade de-bir ay sonunda- aldığım en güzel faydası ise cildimdeki lekelerde yaklaşık %70 gözle görülür azalma sağlaması oldu. Dört ayda şişenin yarısını kullandım, bitince de kullanmaya devam edeceğime eminim. Herkese tavsiye!



Sürekli kullanabileceğim bir maske arayışındayken ve İzmir'e ilk Kiehl's mağazasının teşrif etmesiyle, yaklaşık bir yıl önce kullanmaya başladığım canım maskem. Öncelikle; oldukça uzun süre gidiyor ve vereceğiniz paraya değeceğine emin olabilirsiniz. Neredeyse bir yıl boyunca kullandım ve bikaç kullanım sonra yeniden alacağım. 

Ben genel de haftada iki defa, duştan önce maskeyi kullanıp, duşta temizlemek gibi bir alışkanlık kazandım. Ne yüzü inanılmaz geriyor, ne de diğer maskeler gibi kuruluk ve gerginlik hissi veriyor. Üstüne sağladığı pamuk gibi bir yüz ve temizlik hissi ise cabası. Kesinlikle tavsiye!


Yaklaşık üç hafta önce havaların iyice soğuması ve ellerimin imdat çığlığı üzerine ek neler yapabilirim dedim ve arayışa geçtim. Bir de baktım ki Sephora üç çeşit el maskesi yapmış, bir de "3 Al 2 Öde" demiş, bana da söz dinlemek düştü. Argan-Avakado-Aloe Vera olmak üzere maskelerin üç çeşidi mevcut ve tanesi 14 TL. Denemeye değer dedim ve her hafta bir tanesini denedim. Eldiven biçiminde içi kremli maskeleri elinize giyip, kapattıktan sonra yaklaşık 15 dk. bekletip, maskeyi çıkarıyorsunuz. Kalan kremi de elinize yedirmenizle birlikte, nem vermeyi ve elinizdeki hasarları önermeyi vaat eden maskemizin tüm sözünü tuttuğuna şahit oluyorsunuz. Bu soğuk günlerde, ellerimize bakmak ve kendimizi şımartmak için daha tatlı ne olabilir :)



Üçü de gerçekten çevreme tavsiye ettiğim ürünler, umarım siz de dener memnun kalır, bana da haber verirsiniz. <3

O zaman bakım, huzur, sevgi ve mutluluk dolu pazarlar!

Sevgiler<3

31 Ekim 2016 Pazartesi

Pazartesi mi sorun? İş mi? Sen mi?

@Münih

Bu resmi çok uzun bir Münih tatilinin sonuna yaklaşırken, işi ve iştekileri, günlük rutinimi oldukça özlediğim bir günde çekmiştim. Bi an önce dönsem, çalışsam diye düşünürken bir yandan, bir yandan da acaba bu düşündüklerime ne kadar kısa sürede pişman olup buraya geri dönmek isteyeceğim diye düşünmüştüm.. :)

Aslında bugün sizlerle paylaşacağım yazı pazartesi sendromundan ziyade, "işiniz ve siz ne kadar mutlusunuz"a ilişkin bir yazı olacak. Çünkü içimizde birileri bu aralar işte çok huzurlu olmayabilir ya da sahip olduğu ufak huzur ve mutlulukları korumaya çalışıyor olabilir. Bu da onun kendini dinlemesi ve size içindekileri aktarımı gibi bir şey olacak sanırım :)

Evet, çalışma ortamında mutluluğun ilk koşulu tabi ki sevdiğiniz işi yapmak. Öyle olunca da zaten genellikle haftanın hiçbir günü sendromunuz olmuyor. ( İkizler burcu değilseniz tabi, durum onlar için çok değişik çünkü :) ) İşiniz ne kadar yoğun olursa olsun, her şey bir plana oturtulduğunda halledilebiliyor çünkü. Mesela ben gerçekten bu anlamda planlı olmayı takıntı haline getirmiş olabilirim. İki yıl önce yaklaşık dört ay için günü gününe çalışma programı oluşturmuş ve ona sadık kalmış biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, size düşeni yaptığınız zaman işler rayında gitmese de daha fazla yapacak bir şeyiniz olmadığını bildiğinizden kendinizi daha az huzursuz ediyorsunuz.

Gelelim iş ortamı ve çalışma arkadaşlarına. Çok çok çok önemli bir etken, eğer bizimki gibi çekirdek ortamınız pamuk şeker gibiyse ne olursa olsun rahatlayabileceğiniz bir sığınağınız var demektir. Kafa denkliği, yanındakinin gözünden ne yapman gerektiğini ya da ne hissettiğini anlayabilmek, hayatı hepimiz için çok kolay hale getiriyor. E tabi, iş yerinde minik sinsiler, içten pazarlıklılar, mutsuzlar ve elini bir taşın altna koymak istmeyenler olacak. Bizim de var. (Keşke olmasalar.) Bu modellerle nasıl mı başa çıkıyoruz? Sınırlarınızı belirleyebilmek ve kendinizi açıkça ifade etmek en net çözüm. Çünkü size yaklaşamadıkları sürece canınızı sıkamadıkları gibi işinize ve size müdahil de olamıyorlar. Aksi halde meydana çıkabilecek huzursuzluklar sizi içten içe kemirecek ve daha mutsuz edebilecektir.

Üstler/patronlar/emir-komuta ilişkisi. Vezir de eder rezilde şeklinde ifade edebiliriz. Sizi değil tabi, tüm çalışanları, ortaya çıkacak işleri ve işyerinin devamlılığını. Eğer iyiyse herkes mutlu ve art niyetsiz biçimde sorumluluklarını yerine getirir, ortaya bebek gibi işler çıkar, verimlilik, yaratıcılık artar. Yok eğer kötüyse ki keşke bu ihtimal hiç olmasa, sürekli kendinizi koruma iç güdüsüyle, gergin, stresli ve isteksiz biçimde çalışırsınız. 

Bu aralar benim için "üç tatlı deli" dışında işler rayında değil gibi ama yaptığım işi o kadar çok seviyorum ki, kendime bir çözüm yolu, huzuru getiricek denklemi bulmaya karar verdim.

Ne mi yapacağım? 

Bir süre sadece ve sadece gerçek anlamda yapmam gereken çalışmalarıma odaklanıp, ek ve yapmak istemediğim işleri de sorgulamaksızın yapacağım. Planlı olmaya devam edeceğim ve hatta belki dozunu biraz daha arttıracağım. Planlıysan meşgulsündür. 

Etrafımdaki olumsuzlukları olabildiğince fark etmemeye çalışacağım, suratı asık insanları ya da kızgın bakışları üstüme almayıp (Bi nevi Polyanna kafasına girip), "başka bir şeyden kaynaklandığına ve benimle ilgisi olmadığına" kendimi ikna edeceğim.

İşler yolunda gittiğinde olması gerektiği gibi tepkiler alabileceğime olan inancımı kaybetmeyeceğim, çünkü böyle olmalı. Böyle olabilmesi için hepimiz bu kadar çaba harcamıyor muyuz zaten?

Ben pazartesiye düşen motivasyonumu toparlamış, her şeyin yoluna gireceği inancıyla başlıyorum :)

Çok güzel bir hafta bizi bekliyordur umarım! 



Sevgiler <3






30 Ekim 2016 Pazar

Iced Coffee-Tiramisu Edition


Evet evet, biliyorum havalar serinledi ama bunu sizlerle paylaşmadan geçmek istemedim. Fakat iyi haber: Sıcak versiyonu üzerinde de çalışmalarım başladı en kısa sürede o da blogda paylaşılmış olacak :)

Bu yaz Münih'te Eataly-İlly Cafe'de içtim ilk defa Tiramisu Espresso'yu ve aşık oldum. Fakettim ki bir şekilde yolumu oradan geçiriyorum ve her seferinde  bir tiramisu espresso yuvarlıyorum. 

Daha sonra da nasıl benzer bi tat ve kıvam elde ederim diyerek kolları sıvadım, çalışmalara başladım. İşte oldukça basit tarifim sizlerle. 

O zaman önce malzemeler:

1. 1 Shot espresso (Siz filtre kahve ya da bir Türk Kahvesi fincanı nescafe de kullanabilirsiniz)
2. 2 yk. Labne
3. 2 yk. vanilyalı dondurma
3. 2/3 sb. süt
4. 2 kedi dili bisküvi
5. 1 sb. krem şanti
6. Kakao

Hazırlanışı:

Önce espressomuzu ya da tercih ettiğimiz kahvemizi hazırlayıp buzluğa atarak soğutuyoruz. Soğuyan kahvemizi aldıktan sonra kedi dili bisküvilerimizi kahveyle ıslatıp rondoya atıyoruz. Ardından rondoda un kıvamına getirdiğimiz bisküvilerimizin üzerine tüm malzemelerimizi ekleyerek olabildiğince homojen bir karışım elde edene kadar bekliyoruz. 1-2 dakika rondoda karıştıdığımız karışımımızı güzel bir bardağa aldıktan sonra üzerini önce krem şantiyle süslüyoruz ve son dokunuşu ise krem şantinin üzerinde serpiştirdiğimiz kakao ile yapıyoruz :)

Ta taa! İşte kahvemiz hazır. İçerken ağzınıza gelen minik kedi dili parçacıkları ve hafif labne aromasıyla gerçek anlamda tiramisu yer gibi hissedeceğinize eminim. 

Tavsiye: Dilerseniz küçük bir shot da Baileys, Sheridan's ya da herhangi bir kahve likörü eklerseniz gerçek tiramisu tadına ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi :)

Afiyet olsun <3

29 Ekim 2016 Cumartesi

Mirror Effect-Silver Nails






Trend dosyasında bugün: (Sonunda!) Silver Nails.

Bu pırıl pırıl, ayna gibi tırnakları herkeste ve her yerde görmeye başladık.

Bize kalırsa sonbaharın siyahlığına ve o çok sevdiğimiz griliğine de oldukça yakıştı bu trend. 

Simsiyah giyindiğimiz günlere çok ufak bir dokunuşla hava katmak istediğimizde tek yapmamız gereken bu silver ojelere elimizin gitmesi. Gerçekten bambaşka bir havaya sokuyor tüm görünüşü!

Bloggerlarda ve instagramda da çok sık görüyoruz ve bizce bu parlaklığı yadırgayanlarımızın bile artık gözü alıştı :) (Özellikle de tatlış bloggerlardan Simla Canpolat'a çok yakıştırıyoruz, mesela burada onun nasıl bu rengi kullanığına bir göz atabilirsiniz <3)

HM, Essie, China Glaze, Flormar ve diğerleri hepsinde bulabileceğiniz bu ojeyle hem görünüşünüze renk katmaya, hem de kendiniz için küçük farklılıklar yapmaya ne dersiniz? :)

Sevgiler <3