Life Style

31 Ekim 2016 Pazartesi

Pazartesi mi sorun? İş mi? Sen mi?

@Münih

Bu resmi çok uzun bir Münih tatilinin sonuna yaklaşırken, işi ve iştekileri, günlük rutinimi oldukça özlediğim bir günde çekmiştim. Bi an önce dönsem, çalışsam diye düşünürken bir yandan, bir yandan da acaba bu düşündüklerime ne kadar kısa sürede pişman olup buraya geri dönmek isteyeceğim diye düşünmüştüm.. :)

Aslında bugün sizlerle paylaşacağım yazı pazartesi sendromundan ziyade, "işiniz ve siz ne kadar mutlusunuz"a ilişkin bir yazı olacak. Çünkü içimizde birileri bu aralar işte çok huzurlu olmayabilir ya da sahip olduğu ufak huzur ve mutlulukları korumaya çalışıyor olabilir. Bu da onun kendini dinlemesi ve size içindekileri aktarımı gibi bir şey olacak sanırım :)

Evet, çalışma ortamında mutluluğun ilk koşulu tabi ki sevdiğiniz işi yapmak. Öyle olunca da zaten genellikle haftanın hiçbir günü sendromunuz olmuyor. ( İkizler burcu değilseniz tabi, durum onlar için çok değişik çünkü :) ) İşiniz ne kadar yoğun olursa olsun, her şey bir plana oturtulduğunda halledilebiliyor çünkü. Mesela ben gerçekten bu anlamda planlı olmayı takıntı haline getirmiş olabilirim. İki yıl önce yaklaşık dört ay için günü gününe çalışma programı oluşturmuş ve ona sadık kalmış biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, size düşeni yaptığınız zaman işler rayında gitmese de daha fazla yapacak bir şeyiniz olmadığını bildiğinizden kendinizi daha az huzursuz ediyorsunuz.

Gelelim iş ortamı ve çalışma arkadaşlarına. Çok çok çok önemli bir etken, eğer bizimki gibi çekirdek ortamınız pamuk şeker gibiyse ne olursa olsun rahatlayabileceğiniz bir sığınağınız var demektir. Kafa denkliği, yanındakinin gözünden ne yapman gerektiğini ya da ne hissettiğini anlayabilmek, hayatı hepimiz için çok kolay hale getiriyor. E tabi, iş yerinde minik sinsiler, içten pazarlıklılar, mutsuzlar ve elini bir taşın altna koymak istmeyenler olacak. Bizim de var. (Keşke olmasalar.) Bu modellerle nasıl mı başa çıkıyoruz? Sınırlarınızı belirleyebilmek ve kendinizi açıkça ifade etmek en net çözüm. Çünkü size yaklaşamadıkları sürece canınızı sıkamadıkları gibi işinize ve size müdahil de olamıyorlar. Aksi halde meydana çıkabilecek huzursuzluklar sizi içten içe kemirecek ve daha mutsuz edebilecektir.

Üstler/patronlar/emir-komuta ilişkisi. Vezir de eder rezilde şeklinde ifade edebiliriz. Sizi değil tabi, tüm çalışanları, ortaya çıkacak işleri ve işyerinin devamlılığını. Eğer iyiyse herkes mutlu ve art niyetsiz biçimde sorumluluklarını yerine getirir, ortaya bebek gibi işler çıkar, verimlilik, yaratıcılık artar. Yok eğer kötüyse ki keşke bu ihtimal hiç olmasa, sürekli kendinizi koruma iç güdüsüyle, gergin, stresli ve isteksiz biçimde çalışırsınız. 

Bu aralar benim için "üç tatlı deli" dışında işler rayında değil gibi ama yaptığım işi o kadar çok seviyorum ki, kendime bir çözüm yolu, huzuru getiricek denklemi bulmaya karar verdim.

Ne mi yapacağım? 

Bir süre sadece ve sadece gerçek anlamda yapmam gereken çalışmalarıma odaklanıp, ek ve yapmak istemediğim işleri de sorgulamaksızın yapacağım. Planlı olmaya devam edeceğim ve hatta belki dozunu biraz daha arttıracağım. Planlıysan meşgulsündür. 

Etrafımdaki olumsuzlukları olabildiğince fark etmemeye çalışacağım, suratı asık insanları ya da kızgın bakışları üstüme almayıp (Bi nevi Polyanna kafasına girip), "başka bir şeyden kaynaklandığına ve benimle ilgisi olmadığına" kendimi ikna edeceğim.

İşler yolunda gittiğinde olması gerektiği gibi tepkiler alabileceğime olan inancımı kaybetmeyeceğim, çünkü böyle olmalı. Böyle olabilmesi için hepimiz bu kadar çaba harcamıyor muyuz zaten?

Ben pazartesiye düşen motivasyonumu toparlamış, her şeyin yoluna gireceği inancıyla başlıyorum :)

Çok güzel bir hafta bizi bekliyordur umarım! 



Sevgiler <3






30 Ekim 2016 Pazar

Iced Coffee-Tiramisu Edition


Evet evet, biliyorum havalar serinledi ama bunu sizlerle paylaşmadan geçmek istemedim. Fakat iyi haber: Sıcak versiyonu üzerinde de çalışmalarım başladı en kısa sürede o da blogda paylaşılmış olacak :)

Bu yaz Münih'te Eataly-İlly Cafe'de içtim ilk defa Tiramisu Espresso'yu ve aşık oldum. Fakettim ki bir şekilde yolumu oradan geçiriyorum ve her seferinde  bir tiramisu espresso yuvarlıyorum. 

Daha sonra da nasıl benzer bi tat ve kıvam elde ederim diyerek kolları sıvadım, çalışmalara başladım. İşte oldukça basit tarifim sizlerle. 

O zaman önce malzemeler:

1. 1 Shot espresso (Siz filtre kahve ya da bir Türk Kahvesi fincanı nescafe de kullanabilirsiniz)
2. 2 yk. Labne
3. 2 yk. vanilyalı dondurma
3. 2/3 sb. süt
4. 2 kedi dili bisküvi
5. 1 sb. krem şanti
6. Kakao

Hazırlanışı:

Önce espressomuzu ya da tercih ettiğimiz kahvemizi hazırlayıp buzluğa atarak soğutuyoruz. Soğuyan kahvemizi aldıktan sonra kedi dili bisküvilerimizi kahveyle ıslatıp rondoya atıyoruz. Ardından rondoda un kıvamına getirdiğimiz bisküvilerimizin üzerine tüm malzemelerimizi ekleyerek olabildiğince homojen bir karışım elde edene kadar bekliyoruz. 1-2 dakika rondoda karıştıdığımız karışımımızı güzel bir bardağa aldıktan sonra üzerini önce krem şantiyle süslüyoruz ve son dokunuşu ise krem şantinin üzerinde serpiştirdiğimiz kakao ile yapıyoruz :)

Ta taa! İşte kahvemiz hazır. İçerken ağzınıza gelen minik kedi dili parçacıkları ve hafif labne aromasıyla gerçek anlamda tiramisu yer gibi hissedeceğinize eminim. 

Tavsiye: Dilerseniz küçük bir shot da Baileys, Sheridan's ya da herhangi bir kahve likörü eklerseniz gerçek tiramisu tadına ulaşabilirsiniz. Benden söylemesi :)

Afiyet olsun <3

29 Ekim 2016 Cumartesi

Mirror Effect-Silver Nails






Trend dosyasında bugün: (Sonunda!) Silver Nails.

Bu pırıl pırıl, ayna gibi tırnakları herkeste ve her yerde görmeye başladık.

Bize kalırsa sonbaharın siyahlığına ve o çok sevdiğimiz griliğine de oldukça yakıştı bu trend. 

Simsiyah giyindiğimiz günlere çok ufak bir dokunuşla hava katmak istediğimizde tek yapmamız gereken bu silver ojelere elimizin gitmesi. Gerçekten bambaşka bir havaya sokuyor tüm görünüşü!

Bloggerlarda ve instagramda da çok sık görüyoruz ve bizce bu parlaklığı yadırgayanlarımızın bile artık gözü alıştı :) (Özellikle de tatlış bloggerlardan Simla Canpolat'a çok yakıştırıyoruz, mesela burada onun nasıl bu rengi kullanığına bir göz atabilirsiniz <3)

HM, Essie, China Glaze, Flormar ve diğerleri hepsinde bulabileceğiniz bu ojeyle hem görünüşünüze renk katmaya, hem de kendiniz için küçük farklılıklar yapmaya ne dersiniz? :)

Sevgiler <3

22 Ekim 2016 Cumartesi




 -İzmir Coffee Festival-

Herkese güneşli bir İzmir gününden merhaba! 

Biz geçen hafta bugün festivalde güzeller güzeli bir gün geçirdik, kahveye doyduk, yedik içtik, güzel müzik dinledik :) 

Öncelikle söylemeliyiz ki İzmir'de de sonunda böyle organizasyonlar yapıldığı için çok mutluyuz! Keşke daha çok olsa hatta :) 

@Starbucks Reserve



Festival alanı daha önce de söylediğimiz gibi İzmir Arena'ydı, mekan olarak gerçekten çok iyi bir seçimdi. Bu güzel seçim, deniz kenarında, parlayan güneşle, kahve kokusuyla bir gün geçirmemizi sağladı. Festival alanına girildiğinde önce bizi İzmir ve diğer şehirlerden gelen güzeller güzeli bir sürü stand karşıladı. Hepsinde birbirinden güzel kahveler demleniyor, tadım için misafirlere ikram ediliyordu. Bunun yanı sıra, kahve hakkında kısa küçük bilgiler veriliyor, festivale gelenlerin kahve hakkında daha fazla bilgi sahibi olması sağlanıyordu. Biz bu anlamda özellikle Starbukcs Reserve standına bayıldık, "Reserve"in hikayesine ortak olduk ve ardından bize özel demlenen kahvelerle tadım yapma keyfini yaşadık. 

(Çok  yakında Reserve mağazasının Gül Sokakta bizlerle olacağı bilgisini de aldık <3)






Geyik, Moc, Coffee Sapiens, Coffee Department, Poka Coffee, FriendZone, Baristocrat ve diğerleri, iyi  ki gelmiştiniz!

Kapalı alanla sınırlı değildi tabi festival. Dışarıda da bir sürü stand vardı. Kahvenin yanı sıra tatlı ve tasarım standları da bizler için oradaydı. 

Saat ilerleyip güneş batarken ise çim alanda çok güzel bir müzik keyfi yaşadık! Ellerimizde kahvemiz, önümüzde tatlılarımız mükemmel bir gün geçirdik.

Kısacası biz kahve festivalini çok sevdik! Ardından gelecekleri de heyecanla bekliyoruz :)

@İzmir Arena-Bu manzaraya karşı yudumlanan o canım kahveler <3

17 Ekim 2016 Pazartesi


Increase Motivation!
Hiç düşündünüz mü motivasyonumuzu arttırmak için neler yapabiliriz? Bazı anlar kendimizi, bitmiş tükenmiş hissederiz. Aynı işi baştan yapmaya hiç enerjimiz kalmamıştır ama bir yandan da mecburuzdur. İşte o anlarda tek mesele motivasyonumuzu tekrar sağlamanın yolunu bulmaktır.
 

Bu konuda yazılmış çizilmiş makalelere, monografik eserlere baktığımızda aslında herkes için genel geçer kuralların konulmasının çok doğru olmayabileceğini görüyoruz. En basiti, birimiz müzik dinleyerek motive oluyorken birimiz çikolatalı pasta yiyerek motive olabiliyoruz. Bir diğerimiz ise birkaç günü kendine ayırarak bu işi hallediyor. Mesela ben, motivasyonumu kaybettiğim anlarda tabloya genel çerçeveden bakarak iyi bir şeyler bulmaya çalışırım. Bu zamanlarda çikolata tüketimim tavan yapar (tabi sırf bu nedenle aldığım kilolar ve vermek için diyetisyen maceralarım olmuyor değil ama olsun motivasyon önemli). İsteksizliğimin peak yaptığı noktalarda bu isteksiz halimin bana nelere mal olabileceğini düşünerek bir yandan da “şeytan azapta gerek” sözünü motto ediniyorum. O ateş sizi sürekli atakta tutuyor. Bir şey yapmaya başlamasanız bile fikir aşamasının oluşması anlamında size yardımcı oluyor.

Motivasyonu baştan sağlamak kadar devamını getirebilmek te önemli tabii. Dediğimiz gibi, motivasyon kişiye bağlıdır. İlgilendiğiniz işe başlarken ki ilk hedefinizin ne olduğunu hatırlamak oldukça önemli. Çünkü aradan geçen zamanda insan hedeflerini unutup hayatın akışına kendini kaptırabiliyor.

 
Ufak bir hatırlatma: insan en doğru kararlara yürüyüş yaparken varabiliyormuş. Bu nedenle motivasyonunuzu arttıracak detayları düşünmek için, iş çıkışı enerjiniz kalırsa, temiz havada kısa bir yürüyüş yapın. Farkı anlayacağınıza söz verebilirim.

14 Ekim 2016 Cuma


Mutlu Yerler Vol.1

Başlık havalı değil mi? İlk bakışta bir vauuv acep ne anlatmış diyor insan. Hadiii itiraf edin merak ediyorsunuz :)

Mutlu yer denildiğinde ne anlıyoruz? Gözlerinizi kapatın ve bir dakikayı kendinize ayırın. Şu an olduğunuz mekândan kendinizi soyutlayarak düşünün. Nerde ya da kimin yanında olsanız kendinizi mutlu hissederdiniz? Ben mesela gözlerimi kapattım ve hayal ettim: Mis gibi ilkbahar havası, güneş pırıl pırıl yemyeşil bahçede oturmuşum ve kitap okuyorum. Duyduğum tek ses kuş cıvıltısı.

Üzülmeyin üzülmeyin şu an iş yerinde masa başındayım. Kuş cıvıltısını bırakın odamın penceresi yok hahah :) Hepimizin hayal dünyası geniş olmadığına göre, mutlu yerler konsepti ile kendi kendimize yaratabileceğimiz alanlar ya da gidebileceğimiz mekânlar hakkında konuşacağız.

Ev dekorasyonunda kullanabileceğimiz milyonlarca minimal formda aksesuar firmalarda bizi bekliyor. Mudo Concept, Paşabahçe ya da Yargıcı Home ürünleri bunun için en uygun alternatifleri bizlere sunuyor. Vintage telefonlar, bavullar, tüylü tablolar, demir aksesuarlar ya da bisiklet formlu şarap standı salonlarımıza hoş, sıcak hava katacak.

Yine televizyonlarınızın yakınına koyarak radyasyon oranını azaltmaya yardımcı olacak kaktüsleri koyduruversek mesela? Ne kadar tatlış olur! Ya da orta sehpanın üstünde, konsolunuzda elma ya da armut şekilli bir terrarium fena mı olur? Önemli olan sevdiğiniz nesnelerle göz zevkinizi doyurmak :)

Mutlu yerler derken tek kastımız nesneler, ev ya da bahçe değil aslında. Sevdiğiniz insanların yanında olmak tek başına yeterli değil mi? O halde hazır bugün Cumayken, TGIF hashtagi milyonlarca görsel alıyorken hafta sonu sevdiklerimizle gidebileceğimiz mekanlara göz atalım mı?

Bence La Dude Bahçe Restaurant, mutlu yer anlayışınızı İzmir’de zirveye çıkaracak yerlerden ilki. Seferihisar/Sığacık’da deniz kenarında yer alan bu güzel bahçe konseptli restaurantımız özellikle gün batımı keyfiyle size eşsiz anlar yaşatacak. Öncelikle gün batımına yakın saatlerde giderek bahçenin girişinde yer alan rahat mı rahat (gerçekten hayatımda daha rahat bir koltuğa oturduğumu hatırlamıyorum!) koltuklara yayılarak bir bira/çay-kahve söylüyoruz. Güneşi bu koltuklarda batırdıktan sonra arkada yer alan masalarımıza eşsiz bir yemek keyfi için kuruluyoruz. Kesinlikle enfes lezzetler tadacağınızı söylesem abartmış olmam. Şu zamana kadar çok çeşitli yerlerde meze/balık tatmış bir İzmir’li olarak burada bu kadar güzel lezzetlerle tanışmayı gerçekten hiç beklemiyordum. Menü kesinlikle özenle hazırlanmış. Kabak beğendili karidesi ve tahinli patlıcan ezmeyi kesinlikle yemeden ayrılmayın. Ben en son gittiğimde menüye eklemeyi düşündükleri birkaç tadı şans eseri deneme fırsatı buldum ve söylemeliyim ki umarım siz gittiğinizde bu sürprizlerle tanışma fırsatı bulursunuz (burada söylemiycem ki sürpriz olsun :)) Akşam saatlerinde bu bahçeyi ağaçtan ağaca asılmış rengarenk lambalar süslüyor. Buraya ilk gittiğimde kendimi bir Ferzan Özpetek filmindeymiş gibi hissetmiştim. Etrafta mutlu insanlar, masada güzel yemekler, rengarenk ışıklar, sallanan hamaklar ve tatlı mı tatlı sohbetler, hepsi bir mekanda… Ayrıca bahçede her masanın birbirine mesafeli olarak konumlandırılması da sanki bahçede bir tek siz oturuyormuşsunuz hissi veriyor. Sığacık’da limana giren yelkenliler eşliğinde şahit olacağınız sakin bir gün batımının ardından sakin ve sımsıcak bu bahçede yenecek güzel yemeklere kim hayır diyebilir ki…  

İkinci durak Zeytinli Köşk/Urla.. Kahvaltıların vazgeçilmez mekanı.. Huzurlu, sakin, yemyeşil, düzenli.. Hele erken rezervasyonla çardaklardan birini aldınız mı değmeyin keyfinize.. Bir kere kahvaltı tabakları ile masa örtülerinin takım oluşu, göz zevkinizi doyuruyor. İlgili personelin her daim sizin isteklerinize cevap verebilir durumda olması muhteşem. Kahvaltıda neyi nasıl isterseniz öyle geliyor. Bence işletmecilik yapan mekanlarda bu oldukça önemli bir husus..

Üçüncü durağımız ise boğazına düşkün, et yemeklerine aşık, et olmadan sofraya oturmayanlar için geliyor. Tavacı Recep Usta.. Yılların gelenekselleşmiş tava yemekleri en mükemmel haliyle hizmetinize sunuluyor. Bugüne dek gidip hayal kırıklığına uğradığımı hiç hatırlamıyorum.

Buraya kadar hep yeme içme konsepti üzerinizden mutlu yerleri belirledik değil mi? Napalım şu kısacık hayatta en zevkli şey yemek yemekse en mutlu olduğumuz mekanlarda buralardan ibaret oluyor :)

Hoşçakalın!

2 Ekim 2016 Pazar

Münih ve #Top3’leri

Herkese merhaba! Hazır yaz ve Oktoberfest geçti, bir sonraki turda yolu Münih’e düşecek olanlar için ben de kendi “en” lerimi paylaşmak istedim. Bu yaz Münih’te gittiğim ve sizin için seçtiğim #Top3 Listesi. Buyrun okumaya :)

#Top3 Bira

Almanya ve özellikle Münih dediğimizde akla tabii ki öncelikle gelen: BİRA! Hem de öyle herhangi bir biradan bahsetmiyorum. Dikkat kesildiyseniz eğer; "Bayern’desiniz bayan/bayım o birayı daha özenle içmelisiniz :)" Aynen öyle! Münih’te bira, kültürün en önemli parçalası gibi demek mümkün. Öğlen ve hatta sabah içilmeye başlanan bira, gece boyu onlara eşlik ediyor. Ama bira o kadar güzel ki, haksız da sayılmazlar <3 Helles, Weiss, Radler, Keller, Pils, Dunkel çok çeşit var. Benim için en iyisi ise tabi ki wiessbier. Fakat Radler de (her an içilebilecek kadar hafif olan bira+limon karışımı) gün içinde tercih edilebilir.








                  1.       Augustiner
                  2.       Weihenstephan 
                  3.       Paulaner






















#Top3 Biergarten
Bu güzel biraları öyle şık restorantlarda içince keyfi olmaz tabii. İşten çıkıp, sepetini yanına alıp mass’ını doldurup boşaltmaya başlayan bir Münihli gibi kendinizi biergartenlara atmalısınız. Biergartenlarda olay ne mi? 1 lt.lik bardaklarda (Ki onlara mass deniyor :) ) biranızı aldığınız yanında brezelniniz&mezelerinizle Alman ezgileri ve marşları eşliğinde sohbet muhabbet keyfinize keyif kattığınız parklar. Biranızı almak kaydıyla yanınızda yiyeceklerinizi ve hatta kırmızı kareli masa örtünüzü de getirebilirsiniz.





1.  Augustiner Keller: Münih’in oldukça büyük ve klasik biergartenlarından biri burası bence! Tamamen ağaçlar altında, kocaman ahşap masaları olan bir mekan. Üstelik bölgesel kıyafetleriyle Bayern müzikleri eşliğinde biranızı yudumlamanızı sağlayan orkestraları da keyfinize keyif katacak.

2.   Hirschgarten: Merkeze biraz uzakta kalan bu mekan da en az Augustiner kadar büyük. Nympemburg’a yakın olduğu için siz de sarayı ve botanık bahçeyi gezdikten sonra buraya gelebilirsiniz. Her yerde olduğu gibi burada da biralar mükemmel! Üstelik “iyi bi çocuk olursanız geyikleri bile görebilir ve besleyebilirsiniz” :)

3.  Chinesischerturm: Burası ise oldukça turistik olan biergartenlardan biri. Englishergartenda tüm gün gezip, Isaar’a girip serinleyip altın vuruşu bira ve tavukla yapmak isterseniz kalbiniz sizi chinesischer turm’a götürmeli.

#Top3 Yemek

  1.  Curry Wurst : Benim gibi köri severseniz muhakkak seveceğiniz bir Münih klasiği. Köri sosunda patates ile gelen ızgara sosisler. Tabi ki bira eşliğinde!

   2.    Izgara tavuk & Kartoffelsalat: Münihe’teyken aklımdaki soru, “Bu tavuk nasıl böyle güzel, lokum gibi pişiyor?”. Gerçekten lokum gibi. İster yarım tavuk alabilirsiniz, ister bütün. Bütün alırsanız iki kişi rahat rahat doyarsınız. Yanına özel soslarını almayı sakın unutmayın ve kartoffelsalatın tadını çıkarın!

  3.   Brezeln&Obatzda: Ve evet, klasiği sona bırakmayı tercih ettim. Aç değilsiniz ama biranızın yanında size bir şeyler eşlik etsin istiyorsunuz. O zaman tercihiniz bu ikili olmalı. Brezelni biraz simit biraz ekmek olarak tanımlayabiliriz belki. Biranızı alıp, brezelninizi kolunuza takıp mutlu mesut ilerliyorsunuz. Obatzda ise yine Münih’in klasikleşmiş mezelerinden biri. Özel peynirleri, yağ ve mor soğan ile hazırlayıp, soğan halkaları ile sunum yapıyorlar. Peynir tadı brezeln ile gayet iyi gidiyor ve bu ikili biraya çok güzel eşlik ediyor. Tavsiye!










#Top3 Kafe

Münih kafe kültürü bakımından oldukça gelişmiş bir şehir. Bu yüzden çok sayıda ve keyifli mekan var. Bu nedenle yalnız üç mekan belirlemek benim için çok güç. Ben de sizlere en sık gittiğim üç kafeden bahsetmeye karar verdim. Kriterlerim ise; manzara, lokasyon, keyif, lezzet ve rahatlık.


@Vorhoelzer


   1.   Cafe Vorhoelzer: TUM’un Mimarlık fakültesinin cool mu cool kafesi. Genellikle mimarlık öğrencileri, mezunları ve hocalarının geldiği bir kafe. Fakültenin çatısında yer alan kafede, Königsplatz’ın ortasından muhteşem bir Münih manzarası eşliğinde, güzel müzikler dinleyip keyif yapabiliyorsunuz. Sadece bira değil, sıcak soğuk her çeşit yiyecek ve içecek mevcut. 4sq puanı da baya yüksek.











   2 . Cafe Glockenspiel: Marienplatz’ın göbeğinde, beşinci katta yer alan bu kafe, yorgunluk atmaya birebir. Eşsiz manzarası ve güzel yemekleri ile dinlenirken aşağıda hızla akmaya devam eden şehri seyredebilirsiniz. Ben ilk gidişimde tamamen turistik amaçlarla gittiysem de sonraki seferlerde gerçekten kafeyi ve ambiyansı sevdiğim için gittim. Fakat unutmamak gerek, ünlü bir mekan ve az da olsa masa için sıra beklemeniz gerekebilir. Fakat değeceğine emin olabilirsiniz! :)




Kahvaltı, öğle, akşam. Denendi, tavsiye edildi!
     





   3. Trachtenvogl: Münih’in hippi&cool bölgesi olarak nitelendirilen Gärtnerplatzda bulunan bu Trachtenvogl ise tam bir “chill” mekanı. İçeride gerçek bir ev rahatlığı hissedeceksiniz, kadife kanepeleri, sehpaları, cam kenarındaki oturma köşeleri.. Tüm günü geçirebileceğiniz ideal bir mekan. İster kahve için, ister yemek yiyip bir şeyler için, ister sohbet edin, ister çalışın. Hepsini deneyimledim ve hepsi çok keyifliydi <3














                                                 Turistik mekanlar, müzeler, parklar ve bahçelerle yazının devamı gelecek:)
                                                                                                                                            
                                                                                                                                               Şimdilik, Ciao!